Ana içeriğe atla

UMUT TÜCCARLIĞI A.Ş.


“Olmayanı, olacağı veya olması muhtemel olmayanı, olacakmış gibi satmaktır bizim işimiz.” Sözünü kendilerine şiar edinmiş gizli bir örgüt var bence. Adlarından da anlaşılacağı gibi anonim bir şirket kisvesine bürünmüş, çok ve gizli ortaklı bir yapı bu. Nerede tökezlesek şak birden düşük faizli hayaller sunuveriyorlar önümüze ve şak ayağa kaldırıyorlar. Olması mühim değil, olma ihtimalini satıyorlar o an. Bu hayal gerçekleşebilir ya da genel müşteri refleksi haline gelmiş haliyle gerçekleşmeyebilir. Ama hiç önemli değil. Çünkü Umut Tüccarlığı A.Ş. sizlere derhal telafi mahiyetinde birbirinden renkli umutlar satabilir, vade farksız bir ömür bedel ödeme kolaylığıyla kira öder gibi sizi hayal sahibi yapabilir.

 “En yükseği hedefleyin.”
“O yaptı, siz de yaparsınız.”
“Çobandı, Kral oldu”
“130 kilo musunuz? -Önemli değil! Bıldırcın yağıyla 1 ayda 100 kilo verin”
“O da böyleymiş – bu da şöyleymiş”
“Aslansın, kaplansın”

ve bilumum gaz verici cümle silahıyla hedeflerindeki bıldırcınları vuruyor ve kafeslerine alıp etkisiz hale getiriyorlar. Bıldırcınlar kafesin içine, dışına ve neredeyse görebilecekleri her yere sabitlenmiş ekranlara bakarak bu hayallerin gerçekleşmesini bekliyor, gerçekleştiğinde o ekranlarda kendilerinin olabilecekleri varsayımıyla bir ön hazırlık yapmaya başlıyorlar.

Gerçekleşmesi güç hayallerin satımında ilk esas müşteriyi satış sonrası olabildiğince oyalamaktır. Es kaza müşteri boş kalırsa hayallerini gerçekleştirmek için bir şeyler yapabilir ve çok küçük bir ihtimalde olsa hayallerini gerçekleştirebilir. Bu, ne şirketin ne de müşterinin çıkarınadır. Çünkü hayal gerçekleştikten sonra şirket, türlü hayal gerçekleştirme aparatlarını satamayacak ve maddi zarara uğrayacaktır. Bu aparatlar kimi zaman son model otomobiller, kimi zamansa bir öncekinin aynısı olmasına rağmen mutlaka alınması gerekliliği olan akıllı telefonlar olabilir. Orası pek önemli değil. Önemli olan tek bir şey vardır.. Şirket; satmak, satmak ve durmadan satmak zorundadır. Hayal gerçekleşiminin müşteri boyutuna gelindiğinde ise durum çok daha acı olabilir. Hayallerini gerçekleştiren müşteri amaçsız kalabilir ve mutsuz olabilir.

Böyle kriz anlarında şirketin “Aman ha! Sakın mutsuz olmayın!” birimi tarafından aranan müşteri suni mutsuzluğunu, türlü “aparatlar” almak yoluyla bastırabilir. Kendini yeni bir umut almaya hazır hissettiğinde ise müşteri hizmetlerinin onun aramasına gerek yoktur. Zaten müşteri her yerde ve tüm ekranlarda şirketin türlü umut reklamlarını görür ve üzerine en yakıştırdığını alır.

 Umuda ve hayale bağımlılık yaratmak, şirketin ilk kurulduğu günden bugüne değişmeyen kaidesidir. Müşterilerin bağımlı olması için türlü kolaylıklar sağlanır. Taksit, şimdi al bir milyon yıl sonra ödemeye başla gibi türlü kampanyalar bunlardan sadece bir kaçıdır. Bağımlı yapılan müşteriyi kazanmak için artık yapılması gereken tek şey; saçmalığına veya gereksizliğine bakılmaksızın yeni umutlar ve hayaller üretmektir.

“Bu saati alırsan kadınlar üstüne atlar.”
“Giydiğin çamaşır sensin, ver bakalım 1000 dolar. “
“Bu evde oturursan herkes seni kıskanır.”
“Sen Tanzanya’sın, büyük düşün”

gibi gereksiz bir o kadar da saçma sloganlarla türlü umutlar artık müşterinin ekranındadır. Müşteri parasının yettiği kadar seçme hakkına sahiptir. Parası yoksa da dert etmemelidir. Çünkü Umut Tüccarlığı A.Ş.’nin bunun için de bir çözümü vardır. Tüm bunları gerçekleştirebilmen için bıldırcına günün yarısından biraz daha fazla süre çalışma fırsatı sunar. Bazı banknotlar karşılığıyla bu çalışma ödüllendirilebilir. Bunun için Umut Tüccarlığı A.Ş. bir teşekkür beklememektedir. Çünkü banknotların ay sonunu görebilme ihtimali olmadığını bilmektedir. Bunun içinse hem çalışanı hem müşterisi konumundaki bıldırcına “çek-ye sonra şaaparsın” adlı zımbırtılı kartlardan vermektedir. Bıldırcın halinden memnun, sabah akşam ihtiyaç duymadığı şeyler için çalışırken durduğu yerde bu “çek-ye, sonra şaaparsın” kart sayesinde, 8 mevsim 24 aylık, uzun bir borç batağı turu kazanabilir.

Artık her şey şirketin istediği gibidir. Bıldırcını, üç kuruşa beş köfte hayaliyle soktuğu kafeste, üç kuruşa hiç köfte gerçeğiyle yaşamaya mahkum etmiştir. Artık şirketin bıldırcına satabileceği  yegane umut özgürlüğüdür. Bıldırcın zımbırtılı kartında biriken puanlarla bu umudu da alır. Ve fakat kafesin anahtarı artık kuvvetle muhtemel illegal veyahut ahlak dışı işlerin altındadır. Bıldırcın bu işlere dalar, çıkar, yakalanır, batar, yeri gelir hapis yatar, hiçbir şey olmazsa bıldırcınlığını kaybeder.  Ve en nihayetinde o umudun peşinden koşarken ölüp gider.. Bıldırcın öldüğüyle kalır.. Şirket ise ölen bıldırcının kafesini vade farksız 12 taksitle bir angut kuşuna satar ve oyun devam eder..









                                                    EMRE DEMİRAY
                                                     
                                                      ŞUBAT 2018
                                                          EDİRNE

Yorumlar

  1. Ve bu sanıyorum insan oğlunun var oluşundan bu yana süregelen, kimsenin "ulan acaba mı?" diye düşünmeden içine düştüğü bir tuzaktır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNSANLARI YORMA ENSTİTÜSÜ

‘‘Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır.’’ demiş Tanpınar. Bence bu tanımı bilen, zamanın insanla var olabileceğinin farkında olan bir topluluk var. Saatleri Ayarlama Enstitüsü minvalinde kurulan bu topluluk, tıpkı bir eğitim kurumu şeklinde çalışıyor. Ancak amaçları zaman zayiatını engellemek değil, aksine arttırmak. İnsanların yaşamlarını olabildiğince zorlaştırıp, önlerine türlü engeller çıkartmak. Bu kurum sanırım erken atalarımızın hemen ardından ortaya çıktı. " Hayır!, onu yapamazsın, bu böyle olmaz, şu yasak, o cıss." şeklinde öğretiler pompalayarak, çevrelerindeki insanlar için yaşamı yaşanılmaz kılmaya çalışmayı görev edindiler. Kurumun belli başlı temel dayanakları var; negatiflik, olayları büyütmek, hasetlik, yola taş koymak, zaman çalma, kıskançlık ve aptallık en popülerleri. Ayrıca bu popüler dayanakların her birinin "Yoruculuk Anabilim Dalı" adı altında lisans programları da mevcut. Bu temel dayanaklara uygun insanlar genç yaşlar

SAVAŞ TURİZMİ

                Taş, sopa, yalın kılıç derken kim kime dum duma meydan muharebelerine dönüştü savaşlar. Ardından barutun kullanılması ve mertliğin bozulması süreçleri tuz biber oldu. Milyonlar öldü, milyonlar öldürdü. Her anlamda çok maliyetli organizasyonlar oldular. Toprak için, Su için, Vatan için, Petrol için, ve benimki seninkinden büyük kıyaslasmasından çıktı savaşlar. Daha az kaybeden kazanmış sayıldı. Ölen öldü, kalan sağlar yenisine hazırlandı.. Kimi kahraman oldu, Kimi şehit, Kimi gazi, ekseriyet Niyazi oğlu Niyazi..                 Ülkelerin savunma giderleri; eğitim ve sağlık giderlerinin üzerine çıktı.. Harcandıkça harcandı. Silah alındı, bomba alındı, füze alındı. “Cüzi ücretler karşılığında füzelerinizi büyük seçim ister misiniz?” sorusuna hep baş sallanıldı.. Silah üretimi bir sektör olup çıktı ve üretenlerin zenginliğine zenginlik kattı.                 Abil ve Kabil’den beri ölen, öldüren Ortadoğulular son yıllarda da silah sektörünü ayakta tu