Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ANI TRANSFER MERKEZİ

Anılar… Geçmişin bekçileri, Özlem ya da pişmanlık anıtları.. Aşılması gereken basamaklar.. Olur olmaz zamanlarda kendilerini hatırlatan haşarı fotoğraf kareleri.. ya da tdk tanımında da söylendiği gibi; Geçmişte yaşanmış çeşitli olaylardan belleğin sakladığı her türlü iz, hatıra.. Farklı tanımları olsa da hepsi şahsi, hepsinin aslı kafada.. Sadece paylaşılmak istendiği zaman ortaya çıkan, kimselere gösterilmek istenmeyen cinsi derinlere gömülen, kahreden cinsi şiddetle unutulmaya çalışılan şeyler anılar. Tanımı her ne olursa olsun, anıların insan hayatında yadsınamaz izler bıraktığı bir gerçek. Çocuklukta yaşanmış bir anı kimi zaman özlemle, kimi zaman travma eşliğinde sövgüyle düşebiliyor bilincimize. Yapılan hatalar, ilk öpüşme, kaybedilen bir yakının söylediği   üç kelimelik bir cümle, ilk okul günü kayda değer ya da değmez dediğimiz birçok şey.. Öyle ya da böyle hayatımıza dokunup, bugün benliğimizde barındırdığımız karakteristik bir çok özelliğin oluşmasında rol oynuyo

APTALLIK VERGİSİ

 Devletin iyisi de kötüsü de öyle ya da böyle vergi toplar, geçimini vergiyle sağlar, kendisini vergiyle semirtir. Tüm devletler vergi toplama konusunda hemfikir olsalar da toplanan parsayı nereye ve ne şekilde harcayakları konusunda ortak refleks gösteremezler. Toplanan vergileri kimi geleceğine, kimi dünden kalan borcunu ödemeye , kimi de günü kurtarmaya harcar. Hal böyle olunca durmadan akar gerekir ve yaratıcı devlet memurlarınca  yeni ve türlü vergiler yaratılır.  “Aaa özel birşeyler tüketmişsin” , “Ooo kardeşiim motorlu taşıtın hayırlı olsun” , “Demek içiyorsun, bi duble de bana koy hele” şeklinde  vergiler yaratan pek tanrısal memurlar, çark dönmedikçe daha da arsızlaşarak; KDV ,ÖTV, LTV, MTV, KDPL/C  türünden, terör örgütü isimlerini andıran vergiler mucizeleyerek çarka su taşırlar.   Doymak bilmeyen çarka su taşımak için “suyunun suyu” mantığıyla verginin vergisi toplanır, vatandaşın suyu ve canı sıkılarak posasından vergi alınmaya devam edilir. Ve fakat her yeri delik deşik

İŞSİZLİK VE MESLEKSİZLİK HAYATIM

                                                                                                                                                                   Herkes işini, gücünü, mesleğini yazar.. Ben ise neler olmak için neler olduğumu, hatta "olmak" için bir şey olmam gerektiğini anlayışımı yazıyorum. Şöyle en baştan başlayalım.. Çocukluk hayalim kaçakçılıktı. O zamanlar Almanya'dan takla atan köpek oyuncağı getirmek istiyordum. Öyle yürüyerek gidip gelebilirim sanıyordum. Almanya'nın civar köylerden biri olmadığını öğrenince bu hayalimden vazgeçip okula başladım. Artık yeni hayalim astronot olmaktı.. Amcamın "uzay gemisi alınabilen bir şey değil, alınabilse bile garajımız yok, nerede saklayacağız oğlum?" demesinin ardından bu hayalimden de vazgeçip beyblade tamircisi olmayı kafaya koydum. 9 yaşımda sermaye toplamak için evin önünde patlamış mısır satmaya başladım. Arz talep dengesi kuramayınca batma noktasına geldim. Mısır bahçeden oldu

UMUT TÜCCARLIĞI A.Ş.

“Olmayanı, olacağı veya olması muhtemel olmayanı, olacakmış gibi satmaktır bizim işimiz.” Sözünü kendilerine şiar edinmiş gizli bir örgüt var bence. Adlarından da anlaşılacağı gibi anonim bir şirket kisvesine bürünmüş, çok ve gizli ortaklı bir yapı bu. Nerede tökezlesek şak birden düşük faizli hayaller sunuveriyorlar önümüze ve şak ayağa kaldırıyorlar. Olması mühim değil, olma ihtimalini satıyorlar o an. Bu hayal gerçekleşebilir ya da genel müşteri refleksi haline gelmiş haliyle gerçekleşmeyebilir. Ama hiç önemli değil. Çünkü Umut Tüccarlığı A.Ş. sizlere derhal telafi mahiyetinde birbirinden renkli umutlar satabilir, vade farksız bir ömür bedel ödeme kolaylığıyla kira öder gibi sizi hayal sahibi yapabilir.  “En yükseği hedefleyin.” “O yaptı, siz de yaparsınız.” “Çobandı, Kral oldu” “130 kilo musunuz? -Önemli değil! Bıldırcın yağıyla 1 ayda 100 kilo verin” “O da böyleymiş – bu da şöyleymiş” “Aslansın, kaplansın” ve bilumum gaz verici cümle silahıyla hedeflerindeki bıldırcınla

İNANÇ VERGİSİ

                                           İnançlar, kadim geleneklerdir ve toplum hayatında her daim yer bulmuşlardır. Tarih içerisinde yöre ve zaman farklılıklarıyla beraber insanların inandıkları yaratıcı ve yaratılış anlayışları da farklı farklı olmuştur. Güneş, Şimşek, Dağ, Doğa Olayları, Zeus, Gök Tanrı, Thor, Allah ve niceleri.. İnsanlar tarih boyunca farklı kavramlara, farklı şekillere, farklı olgulara farklı biçimlerde biat etmişlerdir. Hala inananı olan tanrı inanışlarına din;  mensubsuz kalmış ve kültürel bir miras haline dönüşmüş inançlara ise mit diyoruz. Bunca zaman bu kadar farklı inanış yaşandı ve haliyle bunun yansıması olarak türlü yeni inanış türedi. Birbiriyle haberleşmesi ticaretten öteye gidilemeyen dünyada dahi kanlı problemler yaratan inanç farklılıkları, anlık haberleşmeye ulaşan dünyada hat safhaya ulaştı. Öyle ki ortak yaşam alanları bulunan toplumda bu farklılıklar bir zenginlikten çok aksaklık halini aldı. Medeniyet bu aksaklıklara ve çatışmalara türlü ö

ÇOCUK YAPMA EHLİYETİ

Çocuklar, dünün çocukları ve çok öncenin çocukları.. İnsanız ve doğamız gereği  biz de yavru olarak dünyaya geliyoruz.  Hem de öyle bir yavru ki sıfır kutusunda, tertemiz bir bilinçle açıyoruz gözlerimizi. Etrafı, doğayı anlamaya çalışıyoruz önce. Geniş hayal dünyamızda bir şeyleri bir yerlere yerleştirmeye başlıyor ve çoğu kez başarılı oluyoruz. Sonra bazı kelimeler öğrenip, komut alıp verme olayına başlıyoruz. Ve dünyanın geleceğini, yaşamın kendisini etkileyen evre tam burada patlak veriyor. Ne verilse almaya hevesli bilinçlerimizin ne ile doldurulacağı konusu ailelerin tam yetkisine bırakılıyor. Tıpkı aileleri yetiştiren ailelere bırakıldığı gibi.. Öğrenmeye hevesli bilinçlerimiz küçük yaşta doğru yanlış demeden ne varsa alıp ailenin doğru bildiği şeylerle şekillendiriveriyor kendini.  İşte olay tam olarak burada başlıyor . Dünya’da bazı şeylerin tek doğrusu olduğu halde, farklı doğrularla yetişmiş bireyler ortaya birden çok doğrulu, çatışmalı bir ortam çıkarıveriyor. Ortak