Ana içeriğe atla

SAVAŞ TURİZMİ


                Taş, sopa, yalın kılıç derken
kim kime dum duma meydan muharebelerine dönüştü savaşlar.
Ardından barutun kullanılması ve mertliğin bozulması süreçleri tuz biber oldu. Milyonlar öldü, milyonlar öldürdü. Her anlamda çok maliyetli organizasyonlar oldular.

Toprak için,
Su için,
Vatan için,
Petrol için,
ve benimki seninkinden büyük kıyaslasmasından çıktı savaşlar.

Daha az kaybeden kazanmış sayıldı.

Ölen öldü, kalan sağlar yenisine hazırlandı..
Kimi kahraman oldu,
Kimi şehit,
Kimi gazi,
ekseriyet Niyazi oğlu Niyazi..

                Ülkelerin savunma giderleri; eğitim ve sağlık giderlerinin üzerine çıktı.. Harcandıkça harcandı.
Silah alındı, bomba alındı, füze alındı. “Cüzi ücretler karşılığında füzelerinizi büyük seçim ister misiniz?” sorusuna hep baş sallanıldı.. Silah üretimi bir sektör olup çıktı ve üretenlerin zenginliğine zenginlik kattı.

                Abil ve Kabil’den beri ölen, öldüren Ortadoğulular son yıllarda da silah sektörünü ayakta tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Mezhepten milliyete binbir parçaya bölünen Ortadoğu’nun nesi meşhur sorusuna; Petrolü, Savaşı ve Gelmek Bilmeyen Demokrasisi desek yanılmış olmayız.

                Sokaklarını bombalar aydınlatan, tarlalarına kurşun çekirdekleri ekilen bu coğrafyada büyük devletler; ellerini, kolllarını ve muhtelif organlarını  sallayarak gezebiliyorlar. Ve bu vizesiz Orta Doğu seyahatlerini bu savaşlara borçlular.

Bu savaşların en enayiceleri din için olanlar..
Tanrı sevgisiyle, Allah aşkıyla savaşıyorlar..
Kim için?
Tanrı için Allah için..
Amaç savaşarak huzuru sağlamak..
Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan Ahmet Kaya.

Madem olan oluyor, ölen öldüğüyle kalıyor; bu krizi fırsata çevirmek, kapitalizmin asli vazivesi haline geldi demek oluyor.

                Öncelikli ve acil olarak bu savaşların tanıtımı yapılmalı.  Konvansiyonel ve sosyal medyada boy boy savaşın yürek burkan yanlarının gizlendiği, bir oyunmuşçasına savaşıldığı algısını yaratan görseller paylaşılmalı. Saatler süren tartışma programlarında bu savaşların ne kadar görülmeye değer olduğu tartışılmalı. Ardından türlü çekilişler ile savaş gözlemcisi olarak bölgeye meraklı insanlar gönderilmeli ve ilgi tamamen buraya kaydırılmalı. Her yaşın ve kesimin ilgisinin burada tutulması çok önemli. Bu yüzden savaşı pazarlamak için dört koldan savaşılmalı. İnstagram fenomenleri savaş bölgesinden storyler paylaşmalı. Youtuberlar, en uzağa el bombası atma challenge tarzında challengelar yaparak gençlerin ve çocukların dikkatini buraya toplamalı. Her şeyden önce savaş bölgesi bir cazibe merkezi haline getirilmeli.

                Bu reklamlardan sonra kaçınılmaz olarak oluşan talebi karşılamak ise kapitalizm için çocuk oyuncağı olacaktır.

Artık bu savaşlar üzerinden canlı ve günlük bahisler oynatabilir,
7/24 canlı yayın yaparak reklam toplayabilir,
ve savaş alanı deneyimi için türlü oyunlar ve aparatlar tasarlayıp gücüne güç katabilir.

                Hasta ruhlar için türlü savaş deneyimlerinin başlangıcı olarak, savaş alanının çeşitli yerlerine gözetleme kuleleri yerleştirilebilir. Bu kulelerden savaşı naklen izleme şansına nail olan kişiler, bu deneyimleri fenomen olmak için kullanabilir. “Gözetleme kulesinde 24 saat” videoları trendleri süsleyebilir. Gözetleme kulelerindeki gözlem artık tatmin etmediğinde ise yeni özellikler eklenerek savaş turizmi daha çekici hale getirilebilir.

                Bu turizm kolunun da diğerleri gibi asıl hedefi lüks tüketim sınıfıdır. Bu sınıfa özel ayrıcalıklar kaçınılmazdır. Herkes verdiği para kadar düdük çalacaktır. Kimi desteklediği militan gruba bir silah alacak kimi ise desteğini uçaksavar hediye ederek gösterecek ve desteklediği tarafın direncini arttıracaktır. Bu hizmetler için türlü kampanyalar da yapılabilir.. Örneğin üç tank alan bağışçıya cephede özel korumalar eşliğinde bir militan öldürme şansı verilebilir. Bu kampanyalar hiç şüphesiz tüketimi arttıracak ve savaş turizminin  pastadan daha büyük bir pay almasını sağlayacaktır. Parası olanın güçlü dolayısla galip ve haklı olduğu bu organizasyonlarda, parasız ve haksız olan savaş severler de tabiki  unutulmayacaktır. Cüzi maaşlar karşılığında pek parasız insanlar ölümüne çalıştırılabilir, olası ölüm ve yaralanmalarda madalya ve plaket tarzı sembolik hediyelerle arta kalan yakınlarının ruhu okşanabilir. “Savaş turizmi sağolsun..” nidalarının ardından savaş kaldığı yerden devam edebilir.  

                Unutulmamalıdır ki “Savaş turizmi herkes içindir ve hayatın kendisidir.”  Ve her zevke uygun savaş mevcuttur. Kapitalizm, savaş turizminden elde ettiği gelirlerle yeni mapler açabilir ve her zevke uygun savaşlar tasarlayabilir.  Herkesle aynı savaşa girmek istemeyenler için butik mera savaşları tertip edilebilir. Örneğin; Demirkubuzseverler ve NBCseverler arasında sinematografik bir çatışma yaratılabilir. Savaşta sadece açılan kapılar ve yuvarlanan elmalar kullanıldığı için kimse yara alamadan ayrılabilir ve bu savaşlar “gişesi düşük savaşlar” kategorisinde ilk sıraya yükselebilirler.

                Her türlüsü denendikten ve modası geçtikten sonra tabiki de savaş turizmi de uzun bir süre kenara atılır.. Ve ekilen yeni savaş tohumları  filizlenene dek yeni trend barış ve iyi niyet elçiliği olabilir.

Bu süre zarfında;

Niyazileri anma anıtı
Niyaziler mezarlığı
Niyaziler parkı
Niyaziler derneği gibi kurum ve eserler açılarak vicdan temizliği yapılabilir, kanlı eller temizlenebilir.

Niyazi oğulları, yeni Niyaziler olacaklarından habersiz büyür giderler..

Niyazilik sorgulanmadığı sürece baki kalacak ve savaş turizminin teminatı olacaktır.

Ne denir? Ne denilebilir?

Yaşasın Niyaziler ! 




EMRE DEMİRAY
    NİSAN '19



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNSANLARI YORMA ENSTİTÜSÜ

‘‘Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır.’’ demiş Tanpınar. Bence bu tanımı bilen, zamanın insanla var olabileceğinin farkında olan bir topluluk var. Saatleri Ayarlama Enstitüsü minvalinde kurulan bu topluluk, tıpkı bir eğitim kurumu şeklinde çalışıyor. Ancak amaçları zaman zayiatını engellemek değil, aksine arttırmak. İnsanların yaşamlarını olabildiğince zorlaştırıp, önlerine türlü engeller çıkartmak. Bu kurum sanırım erken atalarımızın hemen ardından ortaya çıktı. " Hayır!, onu yapamazsın, bu böyle olmaz, şu yasak, o cıss." şeklinde öğretiler pompalayarak, çevrelerindeki insanlar için yaşamı yaşanılmaz kılmaya çalışmayı görev edindiler. Kurumun belli başlı temel dayanakları var; negatiflik, olayları büyütmek, hasetlik, yola taş koymak, zaman çalma, kıskançlık ve aptallık en popülerleri. Ayrıca bu popüler dayanakların her birinin "Yoruculuk Anabilim Dalı" adı altında lisans programları da mevcut. Bu temel dayanaklara uygun insanlar genç yaşlar

UMUT TÜCCARLIĞI A.Ş.

“Olmayanı, olacağı veya olması muhtemel olmayanı, olacakmış gibi satmaktır bizim işimiz.” Sözünü kendilerine şiar edinmiş gizli bir örgüt var bence. Adlarından da anlaşılacağı gibi anonim bir şirket kisvesine bürünmüş, çok ve gizli ortaklı bir yapı bu. Nerede tökezlesek şak birden düşük faizli hayaller sunuveriyorlar önümüze ve şak ayağa kaldırıyorlar. Olması mühim değil, olma ihtimalini satıyorlar o an. Bu hayal gerçekleşebilir ya da genel müşteri refleksi haline gelmiş haliyle gerçekleşmeyebilir. Ama hiç önemli değil. Çünkü Umut Tüccarlığı A.Ş. sizlere derhal telafi mahiyetinde birbirinden renkli umutlar satabilir, vade farksız bir ömür bedel ödeme kolaylığıyla kira öder gibi sizi hayal sahibi yapabilir.  “En yükseği hedefleyin.” “O yaptı, siz de yaparsınız.” “Çobandı, Kral oldu” “130 kilo musunuz? -Önemli değil! Bıldırcın yağıyla 1 ayda 100 kilo verin” “O da böyleymiş – bu da şöyleymiş” “Aslansın, kaplansın” ve bilumum gaz verici cümle silahıyla hedeflerindeki bıldırcınla