Ana içeriğe atla

KÖTÜ SANATI ÖNLEME KURULU

   

Günümüz problemleri arasında en önemlisi olmasa da okuyucular, izleyiciler ve dinleyiciler arasında en önemli problemlerden biri kötü sanat. Üç kitap okumamış insanların kitap yazması, dünya sineması izlememiş insanların film yapması ve çerez niyetine nice şarkılar yapılması sanat tüketicisini yoruyor, kültürel bir obeziteye neden oluyor. İyi sanatı arayanlarsa çareyi yabancı eserlerde ve yeraltında arıyorlar. Tüm nişler geziliyor, damak tadına uygun bir şey bulunuyor,  popülerleştiğinde bir eski sevgili edasıyla tek ediliyor ve yeni arayışları başlanıyor. Tüm bu arayış vakit kaybına, beklentinin düşmesine, kör topal ürünlerin dahi kültleşebilir görülmesine neden oluyor. Peki, nasıl çözeceğiz ulen bu sorunu?

  Birden çok yöntem geliştirilebilir. Örneğin kötü sanat üreticileri toplum baskısı görebilir, sokağa çıktıklarında toplu halde üstlerine koşulabilir. Ya da camlarından içeriye pimi çekilmiş kült eserler atılabilir.. Bunların hepsi yapılabilir, fakat sorunu çözmekten ziyade kötü sanat üreticileri her şeye muhalif olan bir grup tarafından desteklenebilir, kahraman ilan edilebilir ve daha kötüsü
bestseller olup cümle aleme rezil olunabilir. Tüm bunların dışında mutlak bir metod geliştirilmeli ve problem kökünden çözülmelidir.

  Kökler biraz derinde olduğundan ilk okullara inilip, sanat yeterliliği olan kişilerce çocuklarda geçerli zevkler oluşturulabilir. Fakat tüm bunlar yapılırken çocukların yeniliklere kapanması ve muhafazakârlaşmaları önlenmelidir. Her nasıl ki bir çocuk durup dururken gidip meskalin arayıp bulup almıyorsa, hiç kimse de kötü sanatı arayıp, bulup almıyor. Gümüş tepsiler içinde sunuluşundan tutun da ulaşılabilir olması ve en aptalların dahi anlayacağı biçimde yapılmasından dolayı kötü sanat tüm kılcallara kadar işliyor.. Burda yapılması gereken, sunulanın nitelikli olmasını sağlamak. Peki her şey tamam da bunu nasıl yapacağız? Tabi ki de modern demokrasinin mucizesi KHK ile !

  Cumhurun reisi bir Kanun Hükmünde Kararname çıkaracak ve her daldan ülkenin önde gelen iyi sanatçıları, vatani görev bilinciyle bir araya gelerek kurul kuracaklardır. Önce kurulun vizyon, misyon ve bilumum hatları belirlenecek, manifestosu yazılıp tüm müzik marketler, seçkin kitapçılar, konservatuarlar , yayın evleri ve art atölyeler gibi sanat üreten, yayan kuruluşlara gönderilecektir. Her sanatçı öncelikle eserini tamamlayıp kurula gönderecek, kurul eseri Türk Sanat Enstitüsü’ne havale edecek, enstitü standartlara uyuyorsa  sanatçıya sanat üretim ehliyetiyle birlikte eserin yayınlanmasına izin verecektir. Tüm bu prosedürlere aykırı davrananlar ve kurul karşıtı söylevde bulunanlar, kötü sanatçı terör örgütü üyeliğiyle suçlanabilir ve ehliyetleri elinden alınabilir.

   Kaçak eser paylaşımı yapanların tespiti için bir jurnal timi kurulabilir. Ödül mekanizmasıyla çalışacak bu tim, sanat aşığı olup da parayla pek tanışıklığı olmayan öğrencilerden seçilebilir. Her kaçak ve kötü eser ihbarı karşılığında bir organizasyon, konser,tiyatro ve bu tür sanat faaliyetleri davetiyeleri verilebilir. İnternette yayılan kötü eserlerse mahkemelerin bir kararıyla dan diye kaldırılabilir. Bu işlerle ilgilenilmesi için Bayburt, Gümüşhane, Osmaniye, Kırşehir gibi yükü hafif vilayetlerin sulh ceza hakimlikleri görevlendirilebilir ve hakimlere hiç yoktan iş çıkartılabilir.

 Sanat üretimi üzerindeki bu baskılar ve standartçılık büyük isyanlara neden olabilir. Ülkede Dostoyevski  ve Çehov okurları arasında yıllarca sürecek bir iç savaş fitillenebilir. Pop müzik severler kuruldaki klasik müzik üyelerini kaçırabilir ve öldürebilirler. Ülke savaş alanına dönmüşken asker olaya müdahale edebilir ve ülke bir anda on yıl geri gidebilir..

  Tabi ki de bunlar uzak birer ihtimal.. Fakat sanatın, bilimin, kısacası aklın aydınlığından uzaklaşılırsa;
bir iç savaşla kucaklaşılabilir, yıllarca sürecek savaşta tüm değerler kaybedilebilir, değer verilen insanların  sırf düşüncelerinden dolayı öldürüldüğü görülebilir ve kendi askerinizin sizi öldürdüğüne şahitlik edebilirsiniz..

İnanın bunlar hiç de uzak ihtimaller değil..
   







                                              

                                                        Emre Demiray
                                                          
Aralık 2017
                                                                              EDİRNE

Yorumlar

  1. sayın azizim , öncelikle yazınızın konusu bir hayli ilgimi çekti ve çekirdeğine inmeye çalışıp soruna çözüm getirme çabanızı takdir ettim . Bu konu haylidir kafamı meşgul ediyordu ve ona bir başlık taktım , “Yeni Cahil Cesaretliler” .
    Hazıra konan , araştırmayan , okumaktan zevk almayan kalpazan bir topluma dönüştük . Genelleme yapıyorum çünkü çok azımız sorgular nitelikteyiz . misal ben hayatta okumam , sevmem okumayı. Hazırda bir sürü özeti var . iğrenç pop müziklere elimin gittiği hatta ve hatta çikita muz dinlemişliğim bile vardır .
    Seninde var biliyorum . O yüzden diyeceğim şu ki , 4 kitap okuyanlar 3 kitap okuyanlardan çokta üstün değildir. Ötekileştirmeden önce kendimizi eleştirmeli önce kendimizi kurtarmalıyız. her birey kendine gelse , boş uzun diyaloglara gerek kalınmaz. Tüm bireyleri kişisel eleştiriye davet ediyor ve kendi bataklıklarından kurtulmalarını diliyorum . Esenlikle kalın ..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İNSANLARI YORMA ENSTİTÜSÜ

‘‘Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır.’’ demiş Tanpınar. Bence bu tanımı bilen, zamanın insanla var olabileceğinin farkında olan bir topluluk var. Saatleri Ayarlama Enstitüsü minvalinde kurulan bu topluluk, tıpkı bir eğitim kurumu şeklinde çalışıyor. Ancak amaçları zaman zayiatını engellemek değil, aksine arttırmak. İnsanların yaşamlarını olabildiğince zorlaştırıp, önlerine türlü engeller çıkartmak. Bu kurum sanırım erken atalarımızın hemen ardından ortaya çıktı. " Hayır!, onu yapamazsın, bu böyle olmaz, şu yasak, o cıss." şeklinde öğretiler pompalayarak, çevrelerindeki insanlar için yaşamı yaşanılmaz kılmaya çalışmayı görev edindiler. Kurumun belli başlı temel dayanakları var; negatiflik, olayları büyütmek, hasetlik, yola taş koymak, zaman çalma, kıskançlık ve aptallık en popülerleri. Ayrıca bu popüler dayanakların her birinin "Yoruculuk Anabilim Dalı" adı altında lisans programları da mevcut. Bu temel dayanaklara uygun insanlar genç yaşlar

SAVAŞ TURİZMİ

                Taş, sopa, yalın kılıç derken kim kime dum duma meydan muharebelerine dönüştü savaşlar. Ardından barutun kullanılması ve mertliğin bozulması süreçleri tuz biber oldu. Milyonlar öldü, milyonlar öldürdü. Her anlamda çok maliyetli organizasyonlar oldular. Toprak için, Su için, Vatan için, Petrol için, ve benimki seninkinden büyük kıyaslasmasından çıktı savaşlar. Daha az kaybeden kazanmış sayıldı. Ölen öldü, kalan sağlar yenisine hazırlandı.. Kimi kahraman oldu, Kimi şehit, Kimi gazi, ekseriyet Niyazi oğlu Niyazi..                 Ülkelerin savunma giderleri; eğitim ve sağlık giderlerinin üzerine çıktı.. Harcandıkça harcandı. Silah alındı, bomba alındı, füze alındı. “Cüzi ücretler karşılığında füzelerinizi büyük seçim ister misiniz?” sorusuna hep baş sallanıldı.. Silah üretimi bir sektör olup çıktı ve üretenlerin zenginliğine zenginlik kattı.                 Abil ve Kabil’den beri ölen, öldüren Ortadoğulular son yıllarda da silah sektörünü ayakta tu

UMUT TÜCCARLIĞI A.Ş.

“Olmayanı, olacağı veya olması muhtemel olmayanı, olacakmış gibi satmaktır bizim işimiz.” Sözünü kendilerine şiar edinmiş gizli bir örgüt var bence. Adlarından da anlaşılacağı gibi anonim bir şirket kisvesine bürünmüş, çok ve gizli ortaklı bir yapı bu. Nerede tökezlesek şak birden düşük faizli hayaller sunuveriyorlar önümüze ve şak ayağa kaldırıyorlar. Olması mühim değil, olma ihtimalini satıyorlar o an. Bu hayal gerçekleşebilir ya da genel müşteri refleksi haline gelmiş haliyle gerçekleşmeyebilir. Ama hiç önemli değil. Çünkü Umut Tüccarlığı A.Ş. sizlere derhal telafi mahiyetinde birbirinden renkli umutlar satabilir, vade farksız bir ömür bedel ödeme kolaylığıyla kira öder gibi sizi hayal sahibi yapabilir.  “En yükseği hedefleyin.” “O yaptı, siz de yaparsınız.” “Çobandı, Kral oldu” “130 kilo musunuz? -Önemli değil! Bıldırcın yağıyla 1 ayda 100 kilo verin” “O da böyleymiş – bu da şöyleymiş” “Aslansın, kaplansın” ve bilumum gaz verici cümle silahıyla hedeflerindeki bıldırcınla